OSMANLI VE AVRUPADA MONARŞİ
TARİHTE BUGÜN
22 - 11 - 1975
İSPANYA'YA MONARŞİ GERİ DÖNDÜ
CARLOS İSPANYA KRALI OLDU
OSMANLI MONARŞİSİ YERLE BİR EDİLDİ
YETMEDİ
TARİHTEKİ VARLIĞI BİLE SUÇ SAYILDI
Tarihte Bugün 22 - 11 - 1975
İspanya monarşiye geri dönüyor
Osmanlı monarşisi ise
Çağ dışı olarak nitelendirilimişti
İlerlemiş gelişmiş Avrupa ise
Osmanlıyı monarşi var diyerek yıkmıştı
Ancak Avrupada monarşi devam ediyor
Osmanlı evet bir monarşik yapıydı
Ancak Avrupa gibi tutucu ve çok katı değildi
Osmanlı monarşik yapısı özgürlüğe ve gelişmeye açıktı
Egerki Osmanlı monarşisi katı ve çok tutucu olsaydı
Bugün böyle bir dünya haritası ve devletler olamazdı
Dünyada Osmanlıyı eleştirecek insanlar doğamazdı
Bu konuda aslında yazılacak çok şey var
Anlayacak yürek olmadıktan sonra yazılsa ne olacak demeyelim
22 milyon km2 toprak elden gittikden sonra
Osmanlıyı anlasak ne olacak demeyelim
Tarih tekerrürden ibarettir
Geçmişini bilmeyenin geleceği olamaz
Osmanlıya her türlü zulmü layık görenler
Layık gördükleri zulmün muhatabıda olabilirler
Çünkü Allah hak edene
Hak ettiği neyse elbet bir gün yaşatır
ISLAMGREEN34 NEW WORLD
AVRUPANIN MONARŞİ HARİTASI
http://tr.euronews.com/2013/04/30/avrupa-nin-monarsi-haritasi
Demokrasinin beşiği olarak kabul edilen Avrupa
köklü bir monarşi tarihine sahip.
Dünyadaki 29 monarşiden 10’u Avrupa’da yer alıyor.
Tarihteki güçlerini kaybeden krallar ve kraliçeler günümüzde
sadece sembolik bir misyon ifa ediyor.
Hollanda Krallığı’nda 75 yaşındaki Kraliçe Beatrix
1983’te çıktığı tahtı 46 yaşındaki oğlu Willem-Alexander’a bıraktı.
Ülkede her yıl Kraliçe Günü, yapılan etkinliklerle kutlanıyor.
1952 yılından bu yana Britanya’da tahta oturan
87 yaşındaki Kraliçe 2. Elizabeth’in varisi olarak
64 yaşındaki oğlu Prens Charles bulunuyor.
İngiltere tahtının ikinci varisi Prens William ve Kate Middleton
2011 yılında Londra’da düzenlenen görkemli bir törenle evlendi.
Tüm dünyanın yakından izlediği tören
ülkedeki geleneklerin gücünü bir kez daha göstermiş oldu.
İspanya’da 1969’da Francisco Franco tarafından
veliaht prens ilan edilen Kral Juan Carlos
diktatörün 1975’te ölmesinin sonra tahta çıktı.
Carlos, sağlık durumu bozulana kadar görevi bırakmayacağını söylüyor.
75 yaşındaki Carlos’un tek varisi 45 yaşındaki oğlu Felipe.
Ülkedeki uygulanan yasaya göre tahtın varisleri erkekler
ancak Felipe’nin iki kızı bulunuyor.
Belçika’da Kral 2. Albert, 20 yıldır bu görevi yürütüyor.
Kral olmadan önceki ünvanı Liege Prensi’ydi Yetkileri arasında
yasaları onaylamak da bulunuyor. 78 yaşındaki kralın varisi
53 yaşındaki oğlu Philippe. Belçika Veliaht Prensi Philippe
ve eşi Prenses Mathilde’in de dört çocuğu bulunuyor.
Monarşi geleneğinin sürdüğü yerlerden İskandinavya’da
İsveç Kralı 16’ncı Carl Gustav, 1973 yılından
bu yana aynı koltuğa oturuyor. Hakkında çıkan skandal haberlerle
ülkede kendisine olan güven azaldı.
67 yaşındaki Gustav’ın varisi ise 35 yaşındaki kızı Prenses Victoria
Norveç‘te 1991 yılından bu yana krallık tahtında V. Harald bulunuyor
Kral, Norveç Kilisesi’nin resmi lideri ve ülkenin başkomutanı.
76 yaşındaki V. Harald’ın yerine geçecek isim şimdi
39 yaşındaki oğlu Hakoon. Avrupa’nın en uzun süredir
monarşiyle yönetilen ülkesi
Danimarka’da tahtın sahibi Kraliçe 2. Margrethe.
73 yaşındaki kraliçe 1972 yılında bu göreve geldi.
Ülkede yapılan anketler halkın yüzde 70’inden fazlasının
monarşiden memnun olduğunu ortaya koyuyor.
DİRİLİŞ POSTASI
OSMANLI
İSMAİL ERDOĞAN
http://dirilispostasi.com/a-7170-ne-yapti-bu-osmanli.html
Cemil Meriç bir yerde Osmanlı'dan bahsederken
hiç bir medeniyetin başaramadığını başardığını yazar.
Ve onun insanı gerçekleştirdiğinin
kelimenin tam anlamıyla insanı inşa ettiğinin altını çizer.
Bilge-mimar Turgut Cansever de, Osmanlı şehrinden bahsederken
" insanlık tarihinin en yüksek çözümlemesi ifadesini kullanır.
Biri insandan bahsederken yüksek standartlara vurgu yapar
diğeri yüksek standartların sahibi insanın ürettiği
âlî çözümlemelere.
Neden yazdım bunları
Yoksa ben de bir Neo-Osmanlıcı mıyım
Veya bu yazı hamasi söylemler etrafında
şekillenecek bir nutuk mu olacak
Ne Neo-Osmanlıcıyım ne de hamasi söylemlere
saplanacak kadar nitelikten uzağım.
Ben, Osmanlı'yı anlamaktan çok uzakta
seyrettiğimizi düşünenlerdenim.
Dilimize dolasak da aklımız
ve kalbimizin fersah fersah uzak olduğunu da.
Bunu anlamak için ürettiğimiz
politikalara bakmamız yeterli sanırım.
Bunu anlamak için
islami(sözde) hassasiyetlerle imza attığımız yerleşim yerlerine
(özellikle Başakşehir'e) bakmamız yeterli sanırım.
Bu acı cümleleri yazmamın ve şedid gibi görünen
eleştrimin sebebi son
Bosna seyahatimdi.
Bilindiği üzere Saraybosna Osmanlı bakiyesi bir coğrafya.
Avrupa'nın tam ortasında bir İslam beldesi.
Gidenleri derinden etkileyen
ve insana masum günlerini hatırlatan bir say mekanı
Bosna.
Her gidişimde benzer hislerle dolduğum
Bosna bu sefer bir başka etkiledi beni.
Bu sefer daha derinden yakaladı beni
Neden böyle oldu bilmiyorum.
Sanırım şehre daha bi alıcı gözle baktım bu sefer.
Bosna'da insanı fıtratına çağıran bir şeyler var
Bozulmamış şeyler. Korunmuş şeyler.
Üzerlerinden silindir gibi geçmiş komünizm tecrübesi
ve Tito gerçekliğine rağmen kalmayı başarmış değerler.
Burada değerlerden bahsederken insandan bahsediyorum
İnsanı insan yapan şeylerden.
Onların başında da şehirden
diyecek şimdi belki birileri. Ne alaka
şehirle insanı insan yapan değerlerin bağlantısı ne
Burada sözü Turgut Hoca'ya vermek gerekiyor.
Turgut Hoca, mimariden sanata değer üretme adına
insanın ortaya koyduğu faaliyetlerin varlık telakkisinin
yansımasıyla gerçekleştiğini ve komolojik idrak anlayışından
bağımsız bir değer üretiminin söz konusu olmayacağı söyler.
Bu bağlamda ev inşa etmekten şehir kurmaya
her faaliyet değerlerle ilgilidir ve insanı inşa etmek için vardır
insanı inşa ederken şehri
şehri inşa ederken de insanı inşa edersiniz.
Çünkü insanı inşa eden değerlerle
bir şehri inşa eden değerler aynıdır.
Değer sahibi olmak noktasında insanla şehir benzerdir
ama değerleri muhafaza noktasında farklılık arz ederler.
İnsanın yitmesi
şehirlerin yitmesine göre daha kolaydır
İnsan bozulsa da şehirler yaşamaya devam ederler.
Bahusus, şehirler değerleri
insana nazaran daha fazla muhafaza ederler.
Değerler daha uzun süre mündemiç olarak yaşar şehirlerde.
Bunu Bosna'da çok iyi gördüm
İnsan da bir şekilde korunmuş ama asıl şehir korunmuş.
Şehir derken kastım, elbetteki Başçarşı.
Yoksa Sırp bölgesinden ya da Hasburgların kurduğu
kentten bahsetmiyorum.
İnsanla bina arasındaki uyumun doruğa çıktığı
ve hiçbir arıziliğe imkan tanımayan
Başçarşı'dan bahsediyorum. Bin yıldır orada varmış
ve kıyamete kadar da var olacakmış izlenimi veren
dükkanların olduğu çarşıdan
söz ediyorum. Sıra sıra dizilmiş mütevazi mekanlardan
Hüsrev Begova'dan, Morica Han'dan, Sebil'den
Bedestenden söz ediyorum.
Hangi sokağa girerseniz girin
sokağın aksına paralel uzanan yamaçlarda
evler, ağaçlar ve çatılarla tezyin edilmiş bir acem halısını
andıran görüntüden
bahsediyorum. Ne yana bakarsanız bakın gözünüzü bozacak
ve Allah'ın yaratışındaki armoniye ihanet etmiş
bir görüntünün olmamasından
bahsediyorum
Dinlerin ve kültürlerin, mozayiği andıran bileşkesinin
canlı vücudundan bahsediyorum. Aliya'dan bahsediyorum.
Gökyüzünün öğrencisi olup
yeryüzünün öğretmeni olmuş adamı yetiştiren
yüce bir yaşama kültüründen. *
Bu cümleler uzar da gider ve Bosna'nın bana söyledikleri bitmez.
Ama ne buna gerek var ne de yer.
Okuyana romantik çağrışımlar yapan bu cümlelere sebep olan
Bosna seyahatim
doğal olarak Osmanlı'ya götürdü beni.
Osmanlı'nın gücüne ve icra ettiği şeyin güzelliğine.
Neyi başardığını daha iyi gördüm.
Diğer medeniyetlerden farkını ve üstünlüğünü.
Onca Avrupa şehrine gitmeme rağmen görmediğim
hissetmediğim şeyleri hissetme sebebimi.
Bir İslam şehri olan Tahran'da da hissetmediğim şeyleri.
Hem içimde hem de dışımda huzurun neden var olduğunu.
Kendimi neden kendi şehrimden bile
daha çok Bosna'ya ait hissettiğimi.
Orada sadece gezme değil kalma duygusunu bana neden aşıladığını.
Ümitle doldum açıkçası.
Çünkü değerlerinizi muhafaza eden şehirleriniz yaşıyorsa
o şehirler o değerleri yaşatacak insanları mutlaka üretecektir.
Ve bir hikmet olarak Avrupa'nın tam ortasında
bu değerlerin mündemiç olduğu bir şehir yaşıyor.
O şehirde güzel insanlar yaşıyor
O şehirde güzel bir kültür yaşatılıyor.
Bunu iyi okumalı
Bunu bir şans olarak görüp iyi değerlendirmeli.
Benden söylemesi..
Baki selamlar..
* Yazıyı yazıp demlenmeye bıraktığım süre içinde
İlber Ortaylı'nın şu sözleriyle karşılaştım.
Belli ki İlber Hoca'da benzer düşünüyor benimle.
Hoca diyor ki : “İslamiyetin en hoş yaşandığı yer Bosna.
Kazan da öyledir ama fazla kozmopolit.
Saraybosna'da müslümanlık
Osmanlılık ve medeniyet birleşmiş.
Sade insan sesiyle ezan okunur orada. Güzeldir.
Dünya hakkında ümidinizi yitirirseniz Bosna'ya gidin.”
http://www.islam-medine06.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol